Yine Haziran

Yine haziran.
Yine eski haziranları andıran,
ama hiç de öyle olmayan,
yine haziranlardan bir haziran.

Ve yıldan yıla daha çok ürküten,
ve aslında „roma imparatorluğu döneminde daha da ürkütücüydü kesin bu dünya“
dedirten,
ve „ama o zaman hiç olmazsa tanınmamış, bilinmemiş, kendi halinde kalmış yerler vardı“
diye düşündüren,
ve kesinlikle „o yerlerin o zamanlar şimdikinden daha ürkütücü olmadığını nereden biliyorsun?“ diye sorduran,
anlıyacağın: kendimizi kendimize oyalatan

bir haziran.

Cayır, cayır yanan,
infilak eden,
fakat yinede üşüten,
yıkıntılar içinde top koşturan bir çocuğun kuru damağının alt kısmına yapışmış yaz kokusunu,
insanlık yadigarı umudumuzu, kıvancı,
yahu bildiğimiz bileli bizim olmuş olan güneşi bile
„boşver yemeyiz!“ diye haykırmamıza rağmen,
bize çok ağırdan ve pahalıya satmaya calışan,
„başka ne işimiz var? Gittiği yere kadar, yani son saniyemize kadar yine de aşık olalım, futbol izleyelim, bayrak sallayalim, sevişelim, televizyona karşı doya doya küfredelim, kana kana geçimimizi sağlayıp uyuşalım….“ dedirttiren
ve bize dar alanda kısa kısa pas attıran,
kimisini önce parklarda direndiren ve sonra bozguna uğratan,
kimisine ise olup bitenleri çocuk oyunuymuş gibi uzaktan izleten,

ama aslında
çok masum ve suçsuz,
binlerce yıldan beri belki hiç değişmemiş,
sitemlerimize şaşırıp
„bana ne lan?“ dercesine
her yılki haziranlığına devam eden

işte öyle bir haziran.

Hangi haziran?
Herhangi bir haziran!

(Dieses Gedicht kann ich nicht übersetzen).

Schreibe einen Kommentar